Allahü teâlâdan korkma, haramlardan, günâhlardan sakınma. (Bkz. Takvâ) Allahü teâlâ âyet-i kerîmelerde meâlen buyurdu ki: Küçük hatâlar müstesnâ günâhların büyüklerinden ve fuhşiyattan kaçınanlara gelince; muhakkak Rabbin mağfireti bol olandır. O, sizi daha…
MoreBirleşme anlamına gelmektedir. Allahü teâlâ hiçbir şeyle ittihâd etmez. Hiçbir şey de O’nunla ittihâd etmez. (İmâm-ı Rabbânî) Her şeyden, her mahlûktan, Allahü teâlâya giden bir yol vardır. Çünkü, her mahlûkun (yaratılmışın) kendisi…
MoreBölük, taraftar. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Kim Allah’ı, Peygamberini ve mü’minleri yâr (dost) edinir yardımda bulunursa, şüphesiz onlar, Allahü teâlânın hizbidir. Üstün gelecek olanlar onlardır. (Mâide sûresi: 56) Kur’ân-ı…
MoreHalîfelik, emirlik, imâmlık (devlet reisliği). Resûlullah’tan (sallallahü aleyhi ve sellem) sonra bütün müslümanlara imâmlık ederek İslâmiyet’in emirlerinin tatbik edilmesine nezâret edip, İslâmiyet’e ve müslümanlara karşı yapılan her türlü müdâhaleye cevap vermek vazîfesi.…
MoreKarşı, muhâlif, âdet ve kâidenin aksine. Mucizelerin hepsi âdetin hilâfına olarak cereyân eder. (Hindli Rahmetullah Efendi) Hilâf-ı Evlâ: Yapılması sevâb fakat yapmamakla günâha girilmeyen hareket. Müstehâbı terk etmek mekrûh değil, hilâf-ı evlâdır.…
MoreÖfke, kızgınlık. (Bkz. Gadab) Bütün kötülüklerin anahtarı hiddettir. (Ca’fer bin Muhammed Firyâbî) Kibir; hiddet ve cehâletten doğar. (S. Abdülhakîm Arvâsî) İslâmiyet’ten, kitaptan olmayıp da, kendi kafasından çıkarıp, sert, hiddetli vâz vereni dinlemek…
MoreDoğru yolu gösterme, doğru, Allahü teâlânın râzı olduğu yolda bulunma. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki: Hidâyeti vererek, dalâleti satın aldılar. Bu alışverişlerinde birşey kazanmadılar. Doğru yolu bulamadılar. (Bekara sûresi:16) Hidâyet…
MoreBir yerden başka bir yere göç etmek. Resûlullah efendimizin Mekke-i mükerremeden Medîne-i münevvereye göç etmesi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) elli üç yaşında iken, Allahü teâlânın izni ile Mekke-i mükerremeden Medîne-i münevvereye…
MoreÖrtü, perde, avret yerlerini örtme, örtünme. (Bkz. Setr-i Avret) Setr-i avret denilince, her ne kadar kadı nların hicâbı anlaşılıyorsa da, kelime, mânâ ve mefhum olarak erkek ve kadınların örtmeleri gereken yerlerini örtünmelerini…
MoreMünâkaşa, mücâdele, tartışma, kavga. Mantıkda, meşhur veya doğruluğu herkesçe kabûl edilen kadiyye (önerme)lerden meydana gelen kıyas’a verilen ad.…
MoreHac ve umre için gelenlerin ihrâma girdikleri mevki, yer. Mîkâtlar şunlardır: Zülhuleyfe, Zât-i irk, Cuhfe, Karn (Karen) ve Yelemlem. Medîneliler, Zülhuleyfe’den; Bağdâd -Basra ahâlisi Zât-ı irk’ten, Şam ahâlisi Cuhfe’den ve Necid halkı…
MoreMescid, câmi vb. ibâdet yerlerinin kıble tarafında imâmın namaz kıldığı yer. İmâmın mihrâb içinde durması mekrûhtur. Ayakları, mihrâbın dışında olunca, mihrâb içine secde etmesi mekrûh olmaz. (Halebî) Mihrâbı bulunmayan, hesab, yıldız gibi…
MoreYerilen, kötülenen, beğenilmemiş, çirkin. Kâfirlerin yaptıkları ve kullandıkları şeyler iki kısımdır: Birisi âdet olarak yâni her kavmin her memleketin âdet olarak yaptıkları şeylerdir. Bunlardan haram olmayı p, insanlara faydalı olanları yapmak ve…
MoreVefât etmiş, ölü. Bir kimse mü’min kardeşinin kabrini ziyâret verirse, meyyit onu tanır ve selâmına cevab verirb eder ve kabir yanında oturursa ve selâm (Hadîs-i şerîf-Kitâbü Şerh-us-Südûr) Meyyitin mezardaki hâli, imdâd diye…
MoreEfendimiz mânâsına bir büyüğe karşı söylenen hürmet ve saygı ifâdesi. Tahrîmen yâni harama yakın mekrûh olan şeyi terk etmek vâcibdir. Mevlânâ Bahr-ul-ulûm, Erkân-ül-erbea kitabında diyor ki: “Tahrîmen mekrûh olan şeyi terk etmek…
MoreYardımcı ve koruyucu olan Allahü teâlâ. Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: … Biliniz ki Allah sizin mevlânızdır. O, ne güzel mevlâ, ne güzel yardımcıdır. (Enfâl sûresi: 40) De ki: Allah’ın bizim için…
MoreDurak durulacak yer; kıyâmette ölülerin diriltildikten sonra toplanacakları yer; Arasât meydanı, mahşer yeri. (Bkz. Mahşer) Âhirette, peygamberlerin, kendilerine inen kitâblarını okumaları tamâm olduktan sonra, bir nidâ (ses) gelir ki: “Ey mücrimler (kâfirler)…
MoreYer, mahâl, makam. Suyun bakliyâtı yetiştirmesi gibi, mal ve mevkî sevgisi de, kalbde nifâkı münâfıklığı yâni için dışa uymamasını) yetiştirir. (Hadîs-i şerîf-İhyâu Ulûmiddîn) İki aç kurdun saldırdıkları zaman, koyun sürüsüne verdikleri zarar,…
MoreVehmolunmuş, aslı esâsı yokken zihinde kurulmuş olan, kuruntuya dayanan. Hayâlî. (Bkz. Vehm) Dışarıda bir şeyi görmek tatlı geldi ği gibi, onun aynadaki hayâlini görmek de tatlı gelmekte, sevilmektedir. Hâlbuki, o şeyin kendisi…
Moreİhsân, bağış, Allahü teâlânın kuluna ihsânı. İlim iki çeşittir. Biri verâset, biri de ledün ilmidir. Verâset ilmi çalışarak elde edilir. İlm-i ledün ise, Allahü teâlânın ihsânıdır. Çalışmadan elde edilir. İlâhî bir mevhibedir.…
MoreVar olan şeyler, mahlûklar, yaratıklar. Bütün mevcûdât; cansızlar, nebâtât (bitkiler) ve hayvânât olmak üzere üç cinse ayrılır. Bütün bunları yaratan Allahü teâlâdır. Hayvan cinsinin en kıymetlisi, en şereflisi insandır. Her cinsin nev’ileri…
MoreKalbe gelen zevkler, vecdler (mânevî coşkunluk halleri). (Bkz. Vecd) Tasavvuf yolcularının, bu yolculukta gördükleri ahvâl (hâller), mevâcid, ulûm (ilimler) ve mârifetler; imrenilecek, istenilecek şeyler değildir. Hepsi evhâm (vehimler) ve hayâlât (hayaller) gibi…
MoreSekiz Cennet’ten üçüncüsü. Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki: Îmân edip de sâlih amel i şleyenler için, yapmış oldukları iyi amellere karşılık konak olmak üzere Me’vâ Cennetleri vardır. (Secde sûresi: 18)…
MoreÖzürsüz, tembellikle kılınmayan, terk edilen namazlar. Farz namazları özür ile kaçırmak günah olmaz ise de, hemen kazâ edilmesi lâzımdır. Özür ile kaçırılan namaza fâite denir. Özürsüz, bir namazın vaktini geçirmek büyük günâh…
MoreKendisine tâbî olunan, uyulan. Peygamber efendimize uymanın en yüksek derecesi; insan vücûdunun her zerresinin tâbi olmasıdır. Tâbi, metbû’a o kadar benzer ki, tâbi olmaklı k aradan kalkar. Bunlar da, sanki Resûlullah sallallahü…
MoreSağlamlık, dayanıklı olma. Türklerde önce, itâat (söz dinlenme, emre uyma) duygusunu kırmak ve mânevî râbıtalarını (bağlarını) parçalamak, dînî metânetlerini zayıflatmak îcâb eder. Bunun da en kısa yolu, an’anât-ı milliyye (millî geleneklerine) ve…
MoreFizik ve akıl ötesi. Beş duyu organıyla ve tecrübeyle anlaşılamayan şeyler. Fizik ötesini araştıran ilim, ilâhiyyât. Metafizik bilgilerden çürük bozuk olanları dîne uymaz. Bu ilimler öğrenilince, din bilgilerinin aklî ilimlere uyan ve…
MoreFaydalanılan şey. Kur’ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: Dünyâ hayâtı ancak insanları aldatıcı metâ’dır. (Âl-i İmrân sûresi: 185) Kadın erkek, hiçbir çekinme ve kaçınma olmaksızın berâber oturmak, konuşmak ve görüşmek sûretiyle kadınlara hürmet…
MoreAklı, fikri kuvvetli, ileriyi gören kimse ile bir konu üzerinde fikir alış-verişinde bulunma; danışma. (Bkz. Müşâvere) Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki: Onlar ki, Rableri için dâvete icâbet etmekte namazı dosdoğru…
MoreŞerîate (İslâmiyet’e) uygun şey. Tevekkül, sebeblere yapışmayıp, tembel oturmak değildir. Çünkü böyle olmak Allahü teâlâya karşı edepsizlik olur. Müslümanın meşrû bir sebebe yapışması lâzımdır. Sebebe yapışıp çalışmaya başladıktan sonra tevekkül edilir. (Muhammed…
More

