Yalanla iman bir arada olmaz ne demek?
Bu atasözü, bir hadise istinad eder. Yalanın imana aykırılığı, bu sözle açık seçik vurgulanır.
Bu atasözü gönül yapmanın zor, yıkmanın kolay olduğunu ifade eder. Ancak bu, maddî manada da kullanılır. Bir binanın yapımı bir kaç yıla sığarken, yıkımı, modern dinamitleme teknikleriyle on saniye içinde gerçekleşmektedir. Ancak yıkılan bir binanın tekrar yapımı kolay iken, kırılan bir gönlün yapılması, o kadar kolay değildir. Câmî şöyle der:
-Ka’be Âzer’in oğlu İbrahim’in yapısıdır,
Gönül ise Allah’ın baktığı bir yerdir.
Kabe İbrahim(a) tarafından taştan topraktan yapılmıştır, şu ana kadar, pek çok defa yıkılmış, pek çok defa yapılıp tamir edilmiştir. Ancak insanın gönül evinin mimarı, Allah’tır. Dolayısıyla yıkılırsa, yapması güçtür.
Farsça, sevgili dost demektir. Bütün yaratıkların şekillerini meydana getiren İlâhî sıfatlar. Sâlikin haline en uygun isim budur. Zira kelime-i tevhidin esâsı budur. Tehanevî, bunu, şuhûd âlemi ve Hakk’ın zâtını görmek diye tarif eder.
Farsça-Arapça, mağara arkadaşı, mağara dostu demektir. Hicret sırasında Hz. Peygamber (s), Hz. Ebu Bekir (r) ile Sevr mağarasına sığınmış ve orada gizlenmişlerdi. Müşrikler, ağzına kadar geldikleri halde, güvercinin yuva yapması, örümceğin ağını örmesi sebebiyle, onların mağara içinde olmadıklarını zannederek orayı terketmişlerdi. işte bu tehlikeli olayla, Peygamber Efendimizin (s) arkadaşı Hz. Ebu Bekir’e Mağara Arkadaşı anlamına gelmek üzere, “yâr-ı gar” denmiştir.
Bu sözler Yunus Emre’ye ait olup, kulların hatâlarının affedilmesini salık vermektedir. Allah hatırı için, Allah’ın yapısı bu kulların affı, onların hoş görülmesi sosyo-moral açıdan büyük bir önemi hâizdir, bu manzumenin tamamı şöyledir:
Elif okuduk ötürü Pazar eyledik götürü,
Yaratılmışı hoş gördük Yaratan’dan ötürü.
Yunus’un bu şiirinden etkilenen Türâbî ona benzer mahiyette şu şiiri yazmıştır:
Elif okurlar ötürü
Pazar ederler götürü
Yaratılmışı hoş görür
Yaratan’dan ötürü
Kemer-beste, miyan-beste
Gül-destedir Bektaşîler.
Kurumamış ağacı kesmemek gerek. Çünkü bir ağacın yetişmesi uzun yıllara ve hatta masraflara mal olmaktadır. Çağımızın çevrecilik hareketi, orijinal değildir. Bizim kültürümüzde, ağacı, ormanı, yeşili sevmek, korumak, atasözlerimize girerek, kamu vicdanında, dinî bir mahiyet halinde asırlar boyu yaşamıştır. Anadolu’nun bazı yerlerinde, ormanlardan ağaç kesmenin insanın başına belâlar getireceği inancı, bir kült olarak yaygındır. Çubuk yakınlarındaki bir ormanda, halk ağaç kesmekten kaçınır. Buna sebep, orada ormanı koruyan bir yatır vardır, kim oradan ağaç keserse, mutlaka başına bir felâket getirir, inancıdır.
Ölmüş veliler ve mezarları hakkında kullanılır bir tâbir. Halk, yatırlara büyük saygı gösterir. Allah rızası için, o mahallerde, Allah için kurbanları keser, o yerin teberrük açısından ayrıcalığı olması münasebetiyle, orada Allah’a bazı isteklerinin yerine gelmesi için dua eder. Ancak şu acı gerçeği ifade etmekte de yarar var: Cehalet sebebiyle yatırlar ve türbeler çevresinde, islâm’ın esprisine yakışmayan pek çok bid’at türünden davranışlar dikkat çekmektedir. Halkın bu tür davranışlar konusunda, bilinçlendirilmesi, kanaatimizce, bu tür sakatlıkları ortadan kaldıracaktır: Mum yakma, çaput bağlama, taş yapıştırma vs. gibi çok sayıdaki bu tür davranışlar, dikkatle incelendiğinde, kökeninin İslam dışı dinlere dayandığı görülür.
Eskiden, harp sırasında yaralanmaktan korunmak üzere, hazırlanmış bir tür gömlek. Bu ipek veya pamuktan olurdu. Üzerine de, kötülükten koruyacağına inanılan birtakım Kur’an-ı Kerim ayetleri yazılırdı. Sultan Yavuz Selim’e ait böyle bir gömlek, İslam Türk Müzesi’nde teşhir olunmaktadır.
Yedi rakamına ait geliştirilmiş bir inanç vardır ki, muhtemelen bunun kökeni, Kur’an-ı Kerim’de “Yedi sema” (Bakara 29) “Yedi deniz” (Lokman 27) “Yedi başak” (Bakara/261 Yusuf/46) “Yedi çift” (Hicr/87) “Yedi kapı” (Hicr/44) “Yedi gün” (Bakara/196) “Yedi gece” (Hakka/7) “Yedi yol” (Mü’minin/17) “Yedi kıtlık yılı” (Yusuf/43) “Yedi sene” (Yusuf/47), “Yedi zayıf inek, yedi şişman inek” (Yusuf/ 46), ayetlerine dayanmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de yedi rakamı, 20 yerde 24 defa geçmektedir. Bir haftanın yedi gün oluşu, Allah’a en yakın olma anı olan secdenin yedi uzuv üzere yapılışı gibi tevafuklar da ilgi çekicidir. Ancak, varlığın bütün sırrını, espirisini yediye bağlamanın doğru olmadığını da vurgulamak gerek. Yediler denilen ri-cal-i gayb grubunun manevî alanda, kendine göre manevî bir fonksiyon icra ettiği hususu, tasavvufî literatürde önemli bir yer işgal eder. Konuyla ilgili bir atasözü: Yedi kat binadan düş, evliyanın gözünden düşme: Allah’ın veli kullarını sevmenin önemini vurgulayan bir atasözüdür. Bir veliyi, a) Allah’ı seviyor diye severiz b) Allah rızası için severiz.
Arapça, beyaz el demektir. Hz. Musa’nın beyaz el mucizesi. Hz. Musa sağ elini cebine sokup çıkardığında lekesiz (min gayri-sû) süt gibi bembeyaz bir halde parlıyordu. (Bkz. Taha/24, Nemi/12, Kasas/32, Şuara/33, Araf/108). Keramet ve harikulade hallere, yed-i beyza denmiştir.
Veliler hiyerarşisinde yer alan yedi büyük veli. Bunlar, Hz. ibrahim’in kalbi yani ruh yapısı üzere şekillenmiş olup, insanlara rıfk ve hilm ile muamelede bulunurlar. Bunlara Ricâl-i ula veya Ricâl-i Me’aric-i ula da denir.
Arapça Allah’ın eli anlamında bir isim tamlaması. Kur’an-ı Kerimde 4 yerde (Al-i İmran/73, Maide/64, Feth/ 10, Hadid/29) geçen bu tâbir, Allah’ın kudreti manasmdadır.
Arapça, hikmet pınarları demektir. “Kırk gün helâl yiyenlerin kalbindeki pınarlardan ve çeşmelerden, nur fışkırır” (Aclûni, II, 224) hadis-i şerifinde de belirtildiği gibi hikmet pınarları müminlerin kalbindedir.
Yıkmakla ilgili iki atasözü dikkat çeker: “Yıkma elin kalbini, sen de yıkılırsın”, “yıkma, yıkılırsın”: Gönül sırçadan yapılmıştır, kırıldı mı yapacak ustası yoktur, derler. Kırılmış, mazlum kişiden yükselen ateşli bir âh, Rahman’ın katına şimşek hızıyla çıkar ve hızla kabul görür. Zulüm yapıp, gönül kıran, en kısa zamanda cezasını bulur. Hz. Süleyman (a)’ın bir karıncayı bile incitmeyişi, tasavvuf yolunda, gönül yıkmama açısından güzel bir örnek oluşturmuştur.
Tarikat kelimesinin Türkçesi. Yol ile ilgili deyimler ve atasözleri şu şekildedir:
Yolsuz, Yolsuzluk : Tarikata uymayan bir iş yapmak.
Yol Vurmak : Ehil olmadığı halde, Şeyhlik iddiasında bulunup, etrafında adam toplayan, sahte olduğu için insan yetiştiremeyen kişilere yol vurguncusu denir. Kuttâ-ı tarîk.
Yolca Giden Yorulmaz : Tarikatın metotlarına tam anlamıyla uyan kişi, yorulmaz, hedefine az zahmetle kavuşur. Usulsüz vusul olmaz.
Yol, iz Bilmez, Yol, Yordam Tanımaz : Edebe, örfe aykırı davranış sergileyen kişiler için kullanılan bir söz.
Bu, tarikat edebinden yoksun müridler için de kullanılır.
Yolcu Yolunda Gerek : Yola koyulanın, hedefine varana kadar öteberiyle uğraşmadan yoluna devam etmesi icabeder. Aksi halde hedefine geç varır.
Yol Çalısız, Kul Delisiz Olmaz : Yolda bir takım engellerin bulunabileceğini gösteren bu ikazlı mesaj, yola rehbersiz, öğretmensiz, gidilmeyeceğini de işaret eder.
Yol Oğlu : Mürid
Yol Rehberi : Tarikata girmeden başkasına rehberlik yapan kişi.
Yola Girmek, Yola Getirmek, Yola Sokmak : Tarikata girmek anlamındadır.
Yoldan Çıkmak : Tarikattan çıkmak.
Yolda Kalmak : Tarikatta ilerlemenin durması, müridin feyzinin kesilmesi.
Yol Göstermek : İrşad etmek.
Yuf olsun veya yuh olsun tabirleri, yazıklar olsun anlamındadır. Yuf borusuna, nefir adı da verilir. Boynuzdan yapılma boru şeklindeki enstrüman. Bunu daha ziyade gezgin dervişler taşırlardı. “Yuf borusu çalmak” ifadesi, birinin, artık hiçbir işe yaramadığını bildirir.
Arapça, kutsal Yusuf demektir. Ruh. Yusuf’un karanlık kuyudan çıkıp Mısır’a sultan olduğu gibi, tasavvufî terbiyede, ruhun da maddî pislikler kuyusundan kurtulup yüceliklerine padişah olması söz konusudur.
Tasavvufta tevazu esastır. Allah tevazu edeni yükseltir, kendini büyük göreni, de alçaltır.
Meskenette buldular kimde erlik varışa,
Nerdibandan iterler yüksekten bakarısa.
Yüz ile ilgili deyişler ve atasözleri şu şekildedir: Yüz Yüzden Utanır: Kusurlu kişi insanlardan utanır.
Yüz Karası : Şerefsiz, namussuz kişiler için kullanılır.
“Peygamber Efendimiz (s)’in yüzü suyu hürmetine bizi bağışla ya Rab!” ifadesi secdelerde “ümmetî” diye dökülen gözyaşlarının hürmetine, o gözyaşlarının ifade ettiği mana ve Allah katındaki değeri için bağışlanmayı dilemekten ibarettir.
Yüzsüz : Utanmaz.
Yüzden Düşmek : itibardan düşmek, saygınlık kaybetmek.
Yüz Suyu : Şeref.
Yüzün Hâk Etmek : Yüzünü Allah’ın huzurunda yerlere sürmek.
Yüzünün Suyu Kalmamış : Meymenetsiz adamlar için kullanılır. Bakınca insanın içini karartan kişi.
Arapça, takdir ve tahmin eden rağbet etmeyen gibi çeşitli anlamları olan bir kelime. Kur’an-ı Kerim’de sadece bir yerde, Hz. Yusuf’un satılması konusunda geçen bu kelime, onun satın alımı konusunda insanların rağbetsiz olduğunu gösteren (Yusuf/20) bir manaya sahiptir. Kendisini dünyadan çeken ve dinî hayata veren âhirete yönelen kişiler için kullanılır bir tâbirdir. Dünyaya gönül vermemek de zühddür. Mevlânâ’nın para gönülde değil cepte olduğu müddetçe, zengin kişilerin de zâhid sayılacağını ileri sürmesi, bu terime yüklenen enteresan bir tanımdır. Zühd çeşit çeşittir: 1. Dünyadan yüz çevirme, 2. Halktan yüz çevirme, 3. Haram ve şüphelilerden yüz çevirme, 4. Helâllerden yüz çevirme (yani haramdan kaçınmanın da ötesinde, helâl konusunda bile perhizkâr bir tutum içinde olmak).
Zâhid Hû demeyi inkâr eyleme.
Ya niçin bağırır insan Hû deyü,
Hû demenin aslı nedir, nedendir,
Eyleyim sana iyân Hû deyü.
Kul Himmet
Harabatı görenler her biri bir haletin söyler
Safâsın nakleder rindân, zâhid sıkletin söyler.
Koca Râğıb Paşa
Arapça, soğuk, kuru zâhid anlamında bir tamlama. Dini azimetle, katı bir sertlikle yaşayan kişiler hakkında kullanılan bir tâbir.
Seçilmiş âşık ile şimdi zâhid-i bârid,
Gözünde halk-ı cihanın ne eşk kaldı, ne hâb.
Hallaç kendisini asmaya götürenlere “siz de cennetliksiniz, Zira, beni dindeki taassubunuz sebebiyle öldürüyorsunuz, Allah, dininde taassub gösterenleri sever” diyerek, onları acı bir dille aklar.