Kudüs nasıl feth edildi? Kudüs tarihi ve önemi nedir? Kudüs'te Müslümanlar ve Türklerin Tarihi!
Kudüs nasıl feth edildi? Kudüs tarihi ve önemi nedir? Kudüs'te Müslümanlar ve Türklerin Tarihi!
///

Kudüs nasıl feth edildi? Kudüs tarihi ve önemi nedir? Kudüs’te Müslümanlar ve Türklerin Tarihi!

6 mins read

Yeryüzü, insanlık tarihinin başlangıcından itibaren insanın varoluşunu tamamladığı ve devamlılığını sağladığı kadim şehirler ile doludur. İnsanoğlu kendi yaşam serüvenini inşa ettiği şehirler ve medeniyetler ile sağlamıştır. Şehir demek medeniyet demektir. Medeniyet için kurmak zor ve sancılı bir tecrübe gerekmektedir. Bu vesile ile insanoğlu tarafından kurulan şehirler bir milletin ruhunun, hayat tecrübesinin, maddi ve manevi kültürünün yaşadığı ve hakim olduğu yerlerdir. Her şehrin bir ruhu vardır. Şehre hâkim olan toplulukların dini ve milli değerleri o şehri anlamlandırır ve ulvileştirir.

Kudüs’te yeryüzünde inşa edilen, değerini ve önemini asırlarca kaybetmeyen ender kadim şehirlerden birisidir. Kudüs’ü anlamlı ve önemli kılan başta İslamiyet olmak üzere semavi dinlerin ona atfettiği kutsallık ile birlikte siyasi, sosyal ve ekonomik yönleridir. Kudüs tarihi süreçte birçok farklı dini ve etnik unsura ev sahipliği yapmış, birçok köklü kültürün barındığı ve iç içe yaşadığı bir şehir olmuştur. Sahip olduğu maddi ve manevi zenginliği nedeniyle birçok hükümdar ve devletin sahip olmak ve yönetmek istediği, bu uğurda da ciddi mücadelelere giriştiği bir şehirdir.

Kadim şehir Kudüs üç büyük semavi dinin izlerini derinden taşımaktadır. Müslümanlar için ilk kıble, Museviler için Süleyman Tapınağı’nın merkezi, Hristiyanlar için ise dünyanın merkezi ve Mesih’in ikinci kez döneceği yer olarak kabul edilmektedir.

Tarihi süreçte iki defa yok edilmiş, 23 defa işgal edilmiş, 52 defa saldırıya uğramış ve 44 defa da ele geçirilip tekrar kurtarılmış bir şehirdir Kudüs. Müslümanlar tarafından Kudüs 638’de fethedildi. Rivayete göre Kudüs piskoposu Sophronius şehrin anahtarını sadece halifeye teslim edeceğini beyan etmiş ve bunun üzerine halife Hz. Ömer bizzat Kudüs’e gelerek şehri teslim almıştır. Hz. Ömer, tarihte “Ömer Fermanı” olarak bilinen ve inanç özgürlüğünün ile hoşgörünün emsali olan fermanı bu vesile ile burada yayınlanmıştır.

Müslüman yönetimi altında Kudüs en parlak dönemlerini yaşamıştır. Emeviler döneminde Muâviye b. Ebû Süfyan’ın devletin merkezini Dımaşk’a nakletmesinden sonra Kudüs’ün önemi daha da artmıştır. Şehir Müslümanlar tarafından imar edilmiş, tarihine ve şanına yaraşır şekilde bir şehir olarak tüm imkanlar ile donatılmıştır. En önemli imar faaliyeti şüphesiz Emeviler döneminde inşa edilen Kubbetü’s-sahra ve bu dönemde tekrar tamir ve inşa edilen Mescid-i Aksa olmuştur.

Malazgirt savaşı sonrası Anadolu’da güçlenen Müslüman Türk varlığı karşısında büyük bir telaşa ve endişeye kapılan başta Roma İmparatorluğu ve Kilise tarihe Haçlı Seferleri olarak geçecek büyük bir girişimi başlatmış oldular. Bütün Avrupa uluslarının vatandaşlarından oluşan ve eşsiz imkanlar ile donatılmış tarihin görebileceği en muazzam orduları meydana getirdiler. Bu muazzam ordunun en büyük gayesi Anadolu’da Türk varlığına son vermek ve başta Kudüs olmak üzere Müslümanların elinde bulunan kadim kutsal şehirlerini tekrardan ele geçirmekti.

Haçlı ordusu 15 Temmuz 1099’da kanlı bir mücadeleden sonra Kudüs’ü ele geçirerek burada bir Latin Krallığı ve papalığa bağlı bir kilise kurdu. Haçlılar evlerde ve camilerde olmak üzere şehirde ne kadar kadın, erkek ve çocuk varsa öldürdüler. Allah’ın mabedi olan Mescid-i Aksa’ya sığınmış olan halkı dahi kılıçtan geçirdiler. Yaşanan bu facianın görgü tanığı olan tarihçi Raimundus, mabedlerin bulunduğu bölgeye giderken cesetlerin ve dizlerine kadar çıkan kan birikintilerinin içinden geçmek zorunda kaldığını ifade etmiştir. Katliamda ölenlerin sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte dönemin kaynaklarında Müslüman ve Museviler nüfusunun hemen hepsinin kılıçtan geçirildiği belirtilmektedir. Latin Krallığının egemenliği Kudüs’ün en karanlık dönemlerinden birini başlatmıştır. Latilerin hakimiyeti ile birlikte kadim şehir Kudüs artık karanlığa gömülmüş oldu.

Müslümanlar şehre tekrar sahip olmak için birçok askeri harekat ve kuşatmalarda bulundular. Müslümanlar ve Krallık Ordusu arasından birçok kez münferit çatışmalar yaşandı. Son olarak Krallık Ordusunu bağlı bulunan askerlerin Müslüman kervanına saldırması sonucunda sabrı taşan Selâhaddin Eyyübi, 4 Temmuz 1187’de Hittin mevkiinde yapılan savaşta Kudüs krallık ordusunu yok etti ve Kudüs üzerine yürüdü.

Bu sefer vesilesi ile Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin Kudüs’ün tarihi ve dini önemini aksettiren şu sözleri tarihe geçmiştir: “Kudüs’ün, Allah’ın kutsal saydığı beldelerden biri olduğuna büyük bir inancım vardır. Sizin de kutsallığına inandığınız bu beldeyi muhasara etmek ve savaşın gerektirdiği yollarla şehre hücum etmek ve girmek istemiyorum.” Selâhaddîn-i Eyyûbî karanlık dönemlerin ardından Kudüs’ü tekrar Müslümanlara kazandırarak tarihe geçecek bir zafere imza attı. Selâhaddîn-i Eyyûb yönetimi altında tekrardan Kudüs’e huzur ve refah hâkim oldu. Şehir eski günlerindeki gibi sosyal, siyasi ve ekonomik dirliğe ulaştı. Böylelikle şehir yaklaşık 145 yıl sonra tekrar Müslümanların eline geçmiş oldu.

İlerleyen yıllarda Suriye topraklarında hüküm süren bir diğer Türk devleti olan Memlüklüler ile Eyyübiler arasında şehir birkaç kez el değiştirse de son olarak Abbasi Halifesi Müsta‘sım-Billâh’ın aracılığıyla Suriye’deki Eyyûbiler ve Memlükler arasında yapılan barış antlaşması ile Kudüs Memlükler’e bırakıldı. Memlüklüler’in Kudüs siyaseti de daha önceki Müslüman devletlerin izlediği politikalara benzer bir seyir izlemiştir. Memlüklülerde Türk – İslam mührünü şehre vurmuşlar, şehrin imarı ve ihyası için gereken tüm donanımı sağlamışlardır.

XVI. asra gelindiğinde en parlak dönemini yaşayan Osmanlı devleti ve onun meşhur hükümdarı Yavuz Sultan Selim Mısır seferine çıkmış ve Mercidabık’ta Memlükler’e karşı zafer kazanmasının akabinde Kudüs Osmanlı Türkler’inin eline geçmiş oldu. Kudüs yaklaşık 4 asır Osmanlı yönetiminde kaldı ve Osmanoğulları da Kudüs’e tarihi önemine binaen gereken desteği ve önemi her zaman verdiler.

XX. asra gelindiğinde ise Birinci Dünya Savaşı’nın menfi sonuçlanması ve Osmanlı Devlet’inin inkıraza uğraması ile birlikte Kudüs’te “Manda Yönetimi” hâkim oldu. Böylelikle bu süreçte Yahudi nüfusunun bu bölgeye ve şehre göçü hızlanmış ve ardından ilan edilen Balfour Deklarasyonu ile de Yahudi siyasi varlığı en başta İngiltere tarafından bu bölgede desteklenmiş oldu. Bu tarihten itibaren Kudüs günümüze kadar devam edecek olan siyasi ve sosyal sorunların yaşandığı karanlık bir şehir hüviyeti kazandı. Müslüman nüfus göç ettirilmeye zorlanmış, Müslüman ibadethaneleri zarar görmüş ve bölgede kurulan İsrail devletinin ardı arkası kesilmeyen zulümleri Kudüs’ü acı bir vatana dönüştürmüştür.

Günümüzde Kudüs’te sorunlar asla bitmemekte, Kudüs’e acı ve gözyaşı egemen olmaktadır. Filistin sorunu başta olmak üzere Kudüs meselesi İslam dünyası başta olmak üzere tüm dünyada infiale neden olmaktadır. Kudüs başta Müslümanlar olmak üzere Müslüman yönetimi altında yaşanmış olan tarihteki parlak ve refahı yüksek günlerini tekrardan beklemektedir. Kudüs başta Türkiye olmak üzere tüm Müslümanlar için artık milli bir dava ve mesele haline gelmiştir. Kudüs şehri başta olmak üzere bu topraklarda acı ve gözyaşı içerisinde yaşayan binlerce insan eski azametli ve huzurlu günlerini tekrar beklemektedir.

5/5 - (3 votes)

Umut Güner

Tarihçi ve siyaset bilimci. Lisans eğitiminin ardından Kocaeli Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamladı. Uzun yıllar muhtelif vakıf, dernek ve organizasyonlarda toplumsal, kültürel ve entelektüel faaliyetler içerisinde bulundu. Türkiye ve ABD medyasında siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler konularında yazılar yazdı. Kitap çalışmaları ve uluslararası hakemli dergilerde yayınlamış akademik makaleleri bulunmaktadır. Berkeley Institute of Politics’de direktör olarak çalışmaktadır. Ortaçağ Tarihi, Sosyal ve Siyasî Organizasyonlar, Devlet, Siyaset ve İktidar Felsefesi ile Politik Kuramlar alanlarında akademik ihtisas çalışmaları yürütmektedir.

Haber Oku
Tidings Globe