Allah’ın Rızkına Şükür Borcumuz

3 mins read

“Görmüyor musun ki, Allah bütün yerdekileri ve emri uyarınca denizde akıp gitmekte olan gemileri sizin hizmetinize vermiştir. İzni olmaksızın yerin üzerine düşmesin diye göğü O tutuyor. Şüphesiz ki Allah, insanlara karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir. O, size hayat veren, sonra sizi öldürecek, daha sonra da diriltecek olandır. Şüphesiz, insan çok nankördür.” (Hac, 22/65-66)

Allah Teala, en seçkin varlık olarak yarattığı bizleri akıl, düşünme ve irade gibi üstün yeteneklerle donatmış, göklerde ve yerde ne varsa hepsini bir lütuf olarak hiz-metimize sunmuş ve bizlere sayılamayacak kadar çok nimetler vermiştir. Yeryüzü, karasıyla deniziyle, gecesiyle gündüzüyle içerdiği maddi ve manevi bütün nimetle-riyle hayatımızı devam ettirmemiz ve ihtiyaçlarımızı karşılamamız için mükemmel bir şekilde düzenlenmiştir. Bu ayetlerde yeryüzünde var olan her şeyin insanoğlu-nun hizmetine verildiği, yer ile gök arasındaki dengenin Allah’ın iradesi ve kudre-tiyle meydana geldiği belirtilmektedir. Ayrıca “görmüyor musun” sözüyle, bizlere verilen nimetlerle, evrendeki muazzam denge üzerinde düşünmemiz istenmekte, kısaca ayet bizi varlıklar üzerinde tefekküre davet etmektedir.

Yüce Allah, meali verilen âyetlerde nimetlerini hatırlatarak, bunların karşılığında bizlerden kendine şükretmemizi istemekte, nimeti vereni hiçe sayma, inkâr etme, yerli yerince nimeti kullanmama anlamına gelen nankörlükten de kaçınmamızı em-retmektedir. Nitekim bu gerçek başka ayetlerde bizlere şu şekilde haber verilmiştir:

“Allah şükredenleri mükâfatlandıracaktır.” (Âl-i İmran, 3/144)

“Bana şükredin, nankörlük etmeyin…” (Bakara, 2/152)

“Hani Rabbiniz şöyle duyurmuştu: Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.” (İbrahim, 14/7)

“Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah size niye azap etsin ki? Allah şükrün karşılı-ğını verendir, hakkıyla bilendir.” (Nisâ, 4/147)

Şükür, Allah’ın lütfettiği maddi ve manevi sayısız nimetlere karşı, O’na iman, itaat ve ibadet ederek, minnet ve şükran duygularımızı ifade etmektir. Dolayısıy-la bir insanın şükür sorumluluğunu yerine getirebilmesi için sadece, “Çok şükür Yarabbi, hamdolsun” gibi dil ile birkaç kelimeyi söylemesi yeterli değildir. Allah’a gerçek manada şükür; kalp, dil ve diğer organlarla birlikte yapılır. Bu itibarla şükür, Allah’ın varlığını, birliğini, yüceliğini ve rızık verici olduğunu ikrar edip, O’na iman etmek ve O’nu sevmektir. Ayrıca O’nu övmek, şükür ifade eden sözleri söylemek, itaat etmek, isyan etmemek, verilen her nimeti Allah’ın razı olacağı biçimde değer-lendirmektir. Yine şükür, Allah’ın insana verdiği nimetlerden başkalarını da fayda-landırmaktır. Buna göre helal kazancımızın şükrü, zekât, sadaka ve yardımlaşmadır. Öğrendiğimiz faydalı bilgileri önce kendi yaşantımızda uygulayarak başkalarına öğ-retmek, ilim nimetinin şükrüdür. Gençlikteki enerjimizi, insanlığın hizmetine ada-yarak faydalı birer insan olmak da gençliğimizin şükrüdür.

Allah Teala’nın tüm nimetleri, O’nun bizlere olan rahmet ve merhametinin ese-ridir. Hepimiz, Allah’ın sonsuz nimetleriyle hayatımızı devam ettiriyoruz. Kur’an-ı Kerim’de yer alan; “Göklerde, yerde ne varsa hepsini Allah’ın sizin hizmetinize verdiğini ve açıkça yahut gizlice üzerinizdeki nimetlerini tamamladığını görmediniz mi? Yine de insanlar arasında, hiçbir bilgisi, yol göstericisi ve aydınlatıcı bir kitabı olmadan Allah hak-kında tartışıp duranlar vardır…” (Lokman, 31/20); “Allah sizi, analarınızın karnından siz hiçbir şey bilmez durumda iken çıkardı. Şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalp-ler verdi.” (Nahl, 16/78) gibi ayetler de, bu hususu açık bir şekilde bize bildirmek-tedir. Bununla birlikte insan, kendisine hayat veren, yaşaması için tüm imkânları bahşeden Rabbine karşı nankörlük yapmakta, öncelikli var oluş nedeni olan O’nu tanıma ve O’na ibadet etme sorumluluğundan yüz çevirerek gaflet içinde bir hayat yaşayabilmektedir.

Allah Teala, insanları, şükredip etmemekte serbest bırakmakla beraber, cennet nimetlerini şükredenlere, azabını ise nankörlük edenlere tahsis ettiğini ve sadece şükreden kullarından razı olduğunu bildirerek onları nankörlükten sakındırmıştır. Bu hususta yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur:

“Eğer inkâr ederseniz şüphesiz ki Allah sizin iman etmenize muhtaç değildir. Ama kul-larının inkâr etmesine razı olmaz. Eğer şükrederseniz sizin için buna razı olur.” (Zümer, 39/7)

Şükür, Allah’ın bize ihsan etmiş olduğu nimetlerin artmasına, isyan ve nankör-lük ise bu nimetlerin kaybolmasına sebebiyet verir. Bu nedenle nimetlerin artışı veya yok oluşu bir manada bizim tutum ve davranışlarımıza bağlıdır. O halde, her birimiz Allah’ın vermiş olduğu sayısız nimetlere karşı şükrümüzü belirterek, bunu davranışlarımızla da ispatlamamız gerekir.

Rate this post
Haber Oku
Tidings Globe