Hz İsan’nın Beşikte Konuşması

5 mins read

“Bunun üzerine (Meryem, çocukla konuşun diye) ona işaret etti. ‘Beşikteki bir bebekle nasıl konuşuruz?’ dediler. Bebek şöyle konuştu: ‘Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. Bana Kitab’ı (İncil’i) verdi ve beni bir peygamber yaptı.’” (Meryem, 19/29-30)

Allah’ın dininin tebliğ görevlisi olan peygamberler, gerek peygamberlikten ön-cesinde ve gerekse peygamberlikten itibaren yüce Yaratıcının özel gözetimi altında itina ile korunmuşlardır. Yerine göre bunların aileleri de harikulade bir tarzda Allah (c.c) tarafından desteklenmiştir. Kur’an’da anlatılan Hz. İsa (a.s)’nın doğumu ve an-nesi Hz. Meryem’in buna karşı tutumu bu hadiselerin tipik bir örneğidir. Hz. Mer-yem, Allah’ın güç ve kudretinin eseri olarak, oğlu İsa’ya babasız bir şekilde hamile kalmış ve bebek İsa babasız olarak dünyaya gelmiştir. Yüce Yaratıcının hazırladığı bir senaryo olarak, Hz. İsa’nın henüz doğduğu günlerde beşikte iken konuşması olayı, hem o günlerde kavmine karşı zor durumda kalan annesi Meryem’i töhmetten kurtaran, hem de ileride “İsa Allah’ın oğlu” iddiasıyla (Bakara, 2/116; Mâide, 5/72-73) tevhid çizgisinden sapan Hıristiyanların bu batıl iddialarını yıllar öncesinde çürüt-meyi amaçlamıştır.

Kur’an’da anlatıldığına göre Hz. Meryem, İmran’ın kızıdır. İmrân ailesi, dünyada Allah tarafından seçilmiş olarak Hz. Âdem, Hz. Nuh ve Hz. İbrahim’in soyundan gelmektedir. Meryem’in annesi olan İmran’ın karısı, kızı Meryem’e hamile oldu-ğunda, karnındaki yavrusunu Allah’a hizmet için adadığını ilan etmiştir. Meryem

dünyaya geldiğinde Zekeriya (a.s), Allah Teâlâ tarafından onun bakım ve gözetimi ile görevlendirilmiştir. Buna rağmen Meryem, harikulade bir şekilde kendisine te-mel ihtiyaç maddeleri gönderilerek Allah tarafından rızıklandırılmıştır (Âl-i İmrân, 33-37; bk. M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, II, 305). Küçüklüğünden itibaren Zekeriya (a.s)’nın mescidinde kendini ibadete veren Hz. Meryem, Allah’ın özel olarak seçtiği, ruhunu temizlediği ve kulluğuna davet ettiği has kullarındandır (Âl-i İmrân, 42-43).

İnsanlardan uzak bir şekilde mescitte hususi bir odaya kapanan Hz. Meryem’e Allah Teâlâ bir gün, Cebrail (a.s)’i gönderir. Hz. Meryem, kendisine insan suretinde görünen Cebrail’den korkar ve bir kötülük etmesinden Allah’a sığınır. Cebrail (a.s), olayın iç yüzünü açıklayarak, Allah’ın elçisi olduğunu ve bir çocuk müjdelemek için gönderildiğini belirtir. Bunun üzerine Hz. Meryem şaşkınlık içerisinde “bana hiçbir insan dokunmadığı ve iffetsiz bir kadın olmadığım halde benim nasıl çocuğum ola-bilir?” diye haykırır. Cebrail (a.s) de bu seslenişe şöyle cevap verir:

“Evet öyle. Rabbim diyor ki: o benim için çok kolaydır. Onu insanlara bir mucize, katı-mızdan bir rahmet kılmak için böyle takdir ettik. Bu, zaten (ezelde) hükme bağlanmış bir iştir.”

Böylece Hz. Meryem, Hz. İsa’ya hâmile kalır. Asıl korku da bundan sonra başlar. Çevresi tarafından töhmetle karşılanacak olan durumu nasıl izah edecek? Elbette izahı mümkün olmayan bir durum. Bunun için, artık mescitten de ayrılıp, herkes-ten uzak bir yere çekilmeyi tercih eder (Meryem, 19/22). Malumdur ki, o şayet evli bir kadın olsaydı bu sıkıntıyı hiç duymayacaktı. Çünkü evli bir kadın için hamile kalmak doğal bir hadiseydi. Ama kaderin cilvesi, kocasız da olsa olan oldu. Ortada oynayan, ilâhî bir senaryo vardı.

Artık toplumdan uzak bir yerde yaşayan Hz. Meryem, hamilelik günlerini sür-dürürken doğum sancıları başlayınca, oracıktaki bir hurma ağacının altına sığınır. Doğum sancılarıyla birlikte töhmet korkuları da o kadar artmıştır ki, bu endişe ona, “keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitmiş olsaydım” dedirtmiştir. Bu nok-tada Cebrail (a.s), Allah’ın emriyle imdadına koşar ve seslenir:

“Üzülme, Rabbin senin hemen altında bir dere akıttı. Hurma ağacını kendine doğru salla ki sana taze hurma dökülsün. Ye, iç, gözün aydın olsun. Şayet insanlardan birini gö-recek olursan, ‘ben Rahman’a susmayı adadım. Bu gün hiçbir kimseyle konuşmayacağım’ de!”

Bu ifadeler, olayın Allah tarafından tertiplendiğine, kutlu bir hadise olduğuna, ayrıca Hz. Meryem’in yalnız olmadığına ve Allah tarafından korunup gözetildiğine işaret ediyordu. Bir bakıma Hz. Meryem’e, “çocukla ilgili çevrene bir şey söylemen gerekmez. Bu konuda eleştirilere cevap verme sorumluğu bize aittir” denmiş oluyor-du. Böylelikle Meryem’in içine az da olsa soğuk su dökülmüş oluyordu.

Hz. Meryem, artık bu manevi destekle, kucağına çocuğunu alıp kavminin yanı-na gidebilirdi. Öyle yaptı. Ne var ki korktuğu başına geldi ve toplum onu en kötü şekilde ayıpladı. Dediler ki: “Ey Meryem! Çok çirkin bir şey yaptın! Ey Harun’un kız kardeşi, senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi.”

Bunun üzerine Hz. Meryem, bebeğe işaret etti. Neler olup bittiğini ona sorun, demek istiyordu. Etrafındaki insanlar, “beşikteki bebekle nasıl konuşuruz?” deyin-ce, bebek İsâ lisana geldi ve dedi ki:

“Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. (Rabbim) bana Kitab’ı (İncil’i) verdi ve beni peygamber kıldı. Nerede olursam olayım beni kutlu ve erdemli kıldı. Yaşadığım sürece bana, namazı ve zekâtı emretti. Beni anama saygılı kıldı. Beni azgın bir zorba yapmadı. Doğduğum gün, öleceğim gün ve diriltileceğim gün bana selâm (esenlik verilmiştir).”

Görüldüğü gibi Bebek Îsâ, bu sözleriyle annesinden töhmeti uzaklaştırdığı gibi, kendinin Allah tarafından peygamber olarak gönderileceğini de ilan etmiş oluyor-du. Bunu yaparken de peygamberlerin esenlik içinde olduklarını, dolayısıyla selama lâyık olduklarını belirterek namaz, zekât ve ana-babaya saygının önemine vurguda bulunuyordu.

Beşikte konuşturulan yavrunun sözlerinden sonra, Cenâb-ı Hakk söze girerek asıl temayı bizlere şöyle vurguluyor:

“Hakkında şüpheye düştükleri Meryem oğlu İsa işte budur. Allah’ın çocuk edinmesi düşünülemez. Allah yücedir, bu (iddia)dan uzaktır. Bir işe hükmettiği zaman ona sadece ‘ol!’ der, o da oluverir.”

Allah Teâlâ, bu ayetlerle, Hz. İsa’nın babasız olarak dünyaya geldiğini, toplumun gözü önünde kimsenin inkâr edemeyeceği bir şekilde ortaya koydu. Bu olay, ileride “İsa Allah’ın oğludur” iddiasıyla inkârcılığa sapacak olan Hıristiyanların, gökleri bile çatlatan bu iftiraya yeltenmemeleri için, daha İsa’nın doğduğu günlerde, Allah’ın güç ve kudretini ortaya koyan bir tarzda, tarihî bir gerçek, bir mucize ve belge ola-rak insanlığa sunulmuştur.

Rate this post
Haber Oku
Tidings Globe