Din Samimiyettir

3 mins read

“De ki: ‘Çalışın, yapın. Yaptıklarınızı Allah da, Resûlü de, müminler de göreceklerdir. Sonra gaybı da, görülen âlemi de bilen Allah’ın huzuruna döndürüleceksiniz. O da size bütün yapmakta olduğunuz şeyleri haber verecektir.” (Tevbe, 9/105)

Yüce Allah, bu âyet-i kerimede bizleri amellerimiz konusunda samimi olmaya, samimi davranmaya davet etmektedir. Zira kıyamet gününde amellerimiz, gizliği ve açığı; yaptığımız her şeyi ve niyetimizi her yönüyle bilen Allah’a arz olunacak, o gün her şeyin iç yüzü, hakikati ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla bu âyet Allah’ın emrine muhalefet edenler için bir tehdidi içerdiği gibi müminler için de yaptıkları işleri Al-lah için samimiyetle yapmaları gerektiğine dair bir ikaz ve uyarıdır. İmanda, amelde ve ahlakî davranışlarımızda samimiyet olmalıdır. İmanımız taklitten, amelimiz gös-terişten ve ahlakî davranışlarımız da yapmacıklıktan uzak olmalıdır. Allah’ın bizim içimizi, gerçek niyetimizi bilmesi gibi amellerimiz ve davranışlarımız da zamanla toplum nezdinde gerçek yüzümüzü ortaya çıkaracaktır. Bu itibarla samimiyet, insa-nın içiyle dışının; özüyle sözünün bir olması demektir. Kişinin, kendini farklı gös-termeye çalışması, kalbinde hissetmediklerini yapmacık tarzda yaşıyor gibi dışarıya yansıtmaması, her şeyden önce kendisini kandırması demektir.

Allah (c.c) bu ayette bizlere hitaben, “Yapacağınızı yapın, ne işleyecekseniz işle-yin, Allah, Peygamber ve müminler amellerinizi görecektir. Yapacağınız hiçbir amel Allah’a gizli kalmaz. Hatalarınızdan mı döneceksiniz, ibadet mi yapacaksınız, fa-kirlere ve yoksullara harcamada mı bulunacaksınız? Haydi, ne yapacaksanız onu yapın” buyurmaktadır. Böylece sorumluluğumuzu bilip kendimizi iyi davranışlara yönlendirmemizi istemektedir.

Samimiyetle, güzel bir hayat yolunda yürümeye karar veren bir insan Allah’tan mükâfatını alır. Allah içimizi de dışımızı da en iyi bilendir. Bazen mükâfatını bu dünyada verir bazen de ahirette verir. Konumuzla ilgili olarak Asr-ı Saadette yaşanan şu örnek önemlidir:

“Bedevilerden biri yerini yurdunu terk ederek Peygamberimize gelir ve Müslü-man olur. Medine’ye yerleşip geçimini de çobanlık yaparak sağlar. Ganimet zamanı geldiğinde Peygamberimiz bir sahabi vasıtasıyla hissesini de kendisine gönderir. Be-devi, kendisine ganimeti götüren sahabiye ne getirdiğini sorar. Sahabi de Peygamber Efendimizin kendisine ayırdığı hisseyi getirdiğini söyler. O da hissesine düşen gani-meti eline alır ve doğruca Peygamberimize gider ve bu nedir? diye sorar. Resûlullah (s.a.s);

-Bunu senin için ayırdım buyurur. Adam; Ben ganimet elde etmek için sana uymadım. Eliyle boğazını göstererek, ben şuramdan ok ile vurulup şehit olmak ve cennete girmek için sana uydum der. Resûlullah (s.a.s);

-Eğer gerçekten doğru söylüyorsan ve Allah’a verdiğin sözü tutarsan Allah da istediğini verir, buyurdu. Bu kişi yapılan bir savaşta yer aldı. Savaş sonunda bu kişiyi işaret ettiği yerden okla vurulmuş olarak, Peygamberimize getirdiler. Resûlullah; “bu, O adam mı? diye sordu. Evet, dediler. Allah Resûlü; “Allah’a verdiği sözü tutmuş, Allah da dilediğini ona vermiş, buyurdu. Sonra onu kendi cübbesi ile kefenledi ve önüne koyarak namazını kıldı. Ardından ona şöyle dua etti: Allah’ım, bu kulun senin yolunda hicret ederek şehit oldu. Ben de buna şahidim.” (Nesaî, “Cenaiz,” 61)

Sonuç olarak yaptığımız her şeyin hesap gününde Allah’a arz edileceği bilinciyle, Allah ve resûlünün buyruklarına muhalefet etmekten ve kendimizi kandırmaktan uzak durup işlerimizi samimiyetle Allah için yapmalıyız. Buna rağmen bir hata ve isyana düştüğümüzde ise bilinçli hareket edip, kendimizi kontrol etmek, sorumlu-luğumuzu bilerek bu günahlardan samimiyetle dönmemiz gerekir. İşte bu gibi du-rumlarda samimiyetimizin göstergesi hatalarımızı telafi etmek için daha fazla iyilik, güzellikler işlememizdir. Bu konudaki samimiyetimizi sözle değil pratikte gösterme-liyiz. Çünkü ortada amel olmadan sadece sözün dolaşması tek başına bir şey ifade etmediği gibi vebali de gerektirir. Yüce Allah, şöyle buyurur:

Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir.”

(Saff, 61/3)

Rate this post
Haber Oku
Tidings Globe